GELİRİN TANIMI VE GELİRİ OLUŞTURAN UNSURLAR
Vergi önemli bir konudur. Önümüzdeki bir kaç makalede Kazancı tespit ederken dikkat edilecek unsurlara değineceğiz.
Gelir, basit olarak kişilerin alım gücünde meydana gelen artış olarak kabul edilebilir. Bu şekilde tanımlanan gelir, üretim faktörlerinin bir getirisi olabileceği gibi, kişilerin servet unsurlarında meydana gelebilecek değer artışları veya çeşitli transferler yoluyla da oluşabilir.
Gelir, ekonomik ve bilimsel olarak yukarıdaki şekilde tarif edilmesine rağmen vergi hukuku ve uygulamaları açısından ayrıca tanımlanmasına gerek vardır. Gelirin vergi hukuku ve uygulamaları açısından tanımlanması, hangi gelirlerin vergileneceğinin belirlenmesi amacıyla iki teori geliştirilmiştir (1). Bu teoriler, kaynak teorisi ve net artış teorisidir.
Kaynak teorisine göre gelir; kişilerin sahip oldukları üretim faktörlerini üretim sürecine sokmaları karşılığında elde ettikleri değerlerdir. Teoriye göre, ekonomik olarak kişilerin alım gücünde artış yaratan bazı değerler vergi hukuku açısından gelir sayılmamakta, gelir tanımı kapsamı için belirli bir kaynağa bağlılık ve süreklilik unsurları aranmaktadır. Bu özelliği ile bazı gelir unsurları vergilendirilecek gelir olarak kabul edilmemektedir.
Net artış teorisinde ise gelir, belirli bir dönemde yapılan tüketim ve net servette meydana gelen artış veya azalışın toplamını ifade eder. Bu teoride, kaynak teorisinden farklı olarak vergileme açısından gelirin üretim faktörlerinin getirisi olmasının belirli bir kaynağa bağlılığın ve sürekliliğin önemi bulunmaktadır (2).
Tarihsel boyut içersinde baktığımız zaman bireylerin bir araya gelmeleri, toplumları ve toplumlarda devletleri oluşturmuştur. Modern devletlerde, devlet asli görevlerini yerine getirirken toplumu oluşturan bireyler de bu harcamalara ödedikleri vergiler ile katkıda bulunurlar.
Ekonomik yaşamda kişilerin bir araya gelerek oluşturdukları iş birlikteliklerindeki faaliyetler sonucu elde edilen gelirlerde vergi mevzuatı açısından incelemeye tabi tutulur. Türk vergi mevzuatı açısından incelendiğinde mevzuatımız geliri yedi ana başlık altında tanımlayarak gelirin unsurlarını belirtmiştir.
Gelir Vergisi Kanununda birinci madde gelirin tanımını yaparken, ikinci madde gelirin unsurlarını belirtmiştir. Buna göre gelir vergisinin konusu; gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tabidir. Gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır (3). Gelirin unsurları ise:
1. Ticari kazançlar,
2. Zirai kazançlar,
3. Ücretler,
4. Serbest meslek kazançları,
5. Gayrimenkul sermaye iratları,
6. Menkul sermaye iratları,
7. Diğer kazanç ve iratlar.
Bu konuda aksine hüküm olmadıkça, yukarıda sayılı kazanç ve iratlar gelirin tespitinde gerçek ve safi tutarları ile nazara alınır.
Kurumlar Vergisi Kanunun birinci maddesinde ise verginin konusu belirtilerek şöyle denilmektedir (4).
Aşağıda sayılan kurumların kazançları, kurumlar vergisine tabidir:
1. Sermaye şirketleri,
2. Kooperatifler,
3. İktisadi Kamu Kuruluşları,
4. Dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler,
5. İş ortaklıkları.
Kurum kazancı gelir vergisinin konusuna giren unsurlardan oluşur:
KVK’nun ikinci maddesinde kurumlar vergisinin mükellefleri sayılmıştır. İkinci maddenin birinci fıkrasında sermaye şirketleri şu şekilde tanımlanmıştır:
“Sermaye şirketleri; 29.06.1956 tarih ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olan anonim, limited ver sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ile benzer nitelikteki yabancı kurumlar sermaye şirketidir. Bu kanunun uygulanmasında, Sermaye Piyasası Kurulu’nun düzenleme ve denetimine tabi fonlar ile bu fonlara benzer yabancı fonlar sermaye şirketi sayılır”.
1. Mükellefiyet Türleri
Kurumlar Vergisi mükellefleri tam ve dar mükellef olarak farklı vergilendirilmektedir (KVK m.3)
Tam Mükellefler: Kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunanlar, gerek Türkiye içinde gerekse Türkiye dışında elde ettikleri kazançların tamamı üzerinden vergilendirilirler.
Tam Mükellef tanımında belirtilen kanuni merkez, kurumların kuruluş kanunlarında, tüzüklerinde ana statü ve sözleşmelerinde gösterilen merkezdir. “İş merkezi” ise iş bakımından işlerin fiilen toplandığı ve yönetildiği merkezdir. Mükelleflerin kanuni ve iş merkezinden herhangi birinin Türkiye’de olması kurumun tam mükellef olmasını yani Türkiye’den veya Türkiye dışından elde ettiği gelirler üzerinden vergilendirilmesini gerektirir (5).
Dar Mükellefiyet: (KVK m.3/2) Kanunun birinci maddesinde sayılı kurumlardan kanuni ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye’de bulunmayanlar, sadece Türkiye’de elde ettikleri kazançları üzerinden vergilendirilirler.
Armağan ÜRETEN