DSP NASIL DAĞILDI?

Aşağıda Metin Aydoğan’ın “Ekonomik Bunalımdan Ulusal Bunalıma” isimli kitabının 29 ile 33. sayfaları arasında yer alan “DSP Dağılıyor” başlıklı bölümden, partimizin nasıl bir oyuna getirildiğini anlatmaya çalışacağım. Ki, günümüzde yaşadığımız benzer olaylara da ışık tutabileceği kanaatindeyim.

“DSP Dağılıyor:

8 Temmuz 2002’de aralarında Hüsamettin Özkan’ın da bulunduğu 18 milletvekili, Ecevit’i suçlayarak DSP’den istifa etti ve DSP kısa süre içinde Meclisteki milletvekillerinin yarısından çoğunu yitirdi. Gazeteler istifaları, “DSP’de Deprem”, “Siyasi Şok” başlıklarıyla verdi; pekçok kişi bu gelişmeleri, beklemeyen bir olayın şaşkınlığıyla izledi.

Sıradan insanların gelişmeleri şaşkınlıkla izlemeleri doğaldı çünkü DSP’de ortaya çıkan istifa hareketi, sıradışı özellikler içeriyordu; parti işleyişine, siyasi ahlaka ve parti içi mücadele geleneklerine pek uygun düşmüyordu. O güne dek, DSP içinde kişisel ya da grupsal görüş ayrılığı ortaya çıkmamış, siyasal tartışma yaşanmamış ve parti yönetimine karşı herhangi bir  eleştiri yöneltilmemişti. İstifa hareketinin öncüleri sıradan milletvekilleri değil, parti politikalarının yürütülmesinde sorumluluklar yüklenmiş üst düzey yöneticilerdi. Bu insanlar o güne dek, genel başkanları Bülent Ecevit’e değil eleştiri yöneltmek, onun her dediğini yapıyor ve aşırı saygı gösteriyorlardı. Bu insanlar, şimdi onu, hastalığına karşın yüklenmiş olduğu büyük sorumluluklar altındayken onu birdenbire terk ediyordu. DSP’nin örgütsel yapısı göz önüne getirldiğinde, gelişemelerin sıradışı niteliği açıkça ortaya çıkıyordu.

Bülent Ecevit ve DSP’nin başına gelenlerin nereden kaynaklandığını ve ne anlama geldiğini görmek için Batı basınında yer alan yorumları, yapılan açıklamaları ve bu açıklamaların ne ifade ettiğini anlamak gerekir. Düşünen, araştıran ve bulduğu gerçekleri halka ulaştıranlar, eylemleri nedeniyle ağır bedeller ödemişler ve giderek azalmışlardı. Uzun yıllara dayanan ağır baskı, yurtsever aydın türünü neredeyse ortadan kaldırmış ve Türk halkını siyasi olayları televizyondan “öğrenmeye” mahkum etmişti. Bu nedenle Bülent Ecevit’in “DSP olarak önce dışımızdan vurulduk” biçimindeki sözleri toplumda fazla yankı bulmamıştı.

DSP’yi içerden vuranlar belliydi ve herkes onları biliyordu. Ancak dışarıdan vuranlar da belliydi ve Ecevit bunları açıklamıyordu. Halk DSP’yi dışarıdan vuranların kimler olduğunu bilmiyordu. Gerçekleri ortaya koyma konusunda toplum öylesine sindirilmişti ki, Ecevit bile başına gelen onca işten sonra bildiklerini açıkça ortaya koyamıyordu.

DSP’yi kendi dışından vuran girşimlerin kaynağı yurtdışındaydı ve bunlar düşüncelerini açıklamaktan çekinmiyordu. Vurucu girişim yurtdışında planlanmıştı ama bu girşimin yurtiçinde ve DSP dışında pekçok uygulayıscısı vardı. Kimi politikacılar, işadamları ve medya, Ecevit’e karşı, bazen üstü örtülü ama çoğu kez çıktan bir saldırı başlatmışlardı. Saldırının dozu ve şiddeti, toplumsal değerlere ve insan ilişkilerine hiç uygun değildi ve Türkiye’de siyasetin düzeyini gösteriyordu.

DYP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Ekinci, 4 Temmuz 2002’de şu sözleri söyledi: “12 Mart ve Eylül’ün müsebbibi olan sayın Ecevit’in artık Oran’da vasiyetini yazma zamanı gelmiştir”. Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdüllatif Şener (not: Abdüllatif Şener, daha sonra Ak Parti’den istifa etti ve Türkiye Partisi’ni kurdu), “sağlıksız olan bu hükümetin dönemi bitmiştir. Ancak hükümet kendisiyle birlikte halkı da bitiriyor” derken Saadet Partisi Genel Başkan Yadımcısı Nezir Aydın, “toplumun bütün kesimleri, Başbakan ve hükümetten kurtulmak istiyor” diyordu. Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, Ecevit’e şu teklifi yaptı: “Doktorlar size bir süre dinlenmeniz için rapor versinler o sürede görevinizi vekaleten bir arkadaşınız götürsün”.

Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli de 8 Temmuzdan önce, 3 Kasım 2002’de erken seçim yapılmasını önerdi. Oysa Türkiye’nin ana sorunu seçim değil halkın sorunlarına çözüm getirlmesiydi. Ancak Devlet Bahçeli bu tutumuyla aynı şeyi isteyen Washington Post yada TÜSİAD ile aynı çizgide buluşmuş oluyordu.

DSP’Yİ KİM PARÇALIYOR

İsmail Cem’den sonra Dışişleri Baknaı olan Şükrü Sina Gürel, 14 Temmuz 2002’de şunları söyledi: “Türkiye’de şimdiye kadar siyaseti etkilemiş bir takım çevreler, uluslararası kapsamı olan bir plan çerçevesinde Başbakanı istifaya zorlamak daha sonra da kendi elkoyuşlarına uygun bir hükümet oluşturmak, için önce DSP’de bir kundaklama eylemine giriştiler. Arkadaşlarmızın büyük bölümü, kundaklama olayından sonra çıkan yangının içinde teknenin nereye savrulduğunu fark etmeden DSP’den ayrıldılar”.

Bülent Ecevit’in istifalar olmasaydı olağan üstü kurultay toplayıp siyaseti bırakacağını, ancak DSP ve Türkiye’nin karşılaştığı komplo karşısında bu komployu önlemek için kararını ertelediği belirtiliyor ve şunlar söyleniyordu: “İç ve dış güç odakları DSP’yi yıkamadılar ama bu odaklarla işbirliği yapan içimizdeki bazı kimseler çeşitli vaatlerle sayısı azımsanmayacak kadar milletvekilimizin istifa etmesine ve ülkemizin çok zamansız bir seçime götürülmesine sebep oldular. Sahte anketlerle gücümüzü kırmaya çalıştılar, başaramayınca da uluslararası boyutlara ulaşan hareketleriyle partimizi çökertmek istediler ancak bunda da başarılı olamadılar”.

Şükrü Sina Gürel ve DSP Parti Meclisinin saptayıp açıkladığı görüşlerin ne kadarı doğruydu?

Açıklamalar tam olarak doğruydu ve gerçeği açık biçimde ortaya koyuyordu. DSP şimdiye dek, özellikle de hükümet olduğu yıllar içinde hiç bu kadar doğru bir saptama yapmamıştı. DSP’yi hedef alarak Türkiye’ye yöneltilen saldırı, ne iç siyaset gelişmesi ne de bir parti içi sorundu. Türkiye “ULUSLARASI KAPSAMI OLAN BİR PLAN ÇERÇEVESİNDE, SİYASETİNE EL KOYMAYA YÖNELEN” bir “KUNDAKLAMA” eylemiyle karşı karşıyaydı”.

Evet, Değerli Demokaratik Solcular,

Yukarıda yazılanlar Metin Aydoğan’ın “Ekonomik Bunalımdan Ulusal Bunalıma” isimli kitabının 29. ilâ 33. sayfalarında yer alan gerçeklerdir.

7 yıl evvel yaşanan bu olaylar, bugün de devam etmekte ve DSP, çizgisinden uzaklaştığı belirtilenler tarafından yok edilmeye çalışılmaktadır. Lafa gelince yıllarımı verdim diyen kişiler, icraata gelince gemiyi terk ediyorlar. Bugün oluşan yeni oluşuımlar ile yapılmak istenen, 7 yıl önce başlayan sürecin son safhasıdır. O yüzden birlik olup bu komployu kırmak için elimizden geleni yapmalıyız.

KAYNAK: Metin AYDOĞAN: “Ekonomik Bunalımdan, Ulusal Bunalıma” s.29-33

Untulmamalıdır ki,

“ORJİNAL VE ÖZGÜN OLAN, TAKLİTLERİNDEN ÖNDE GELİR”.

Armağan ÜRETEN

DSP Fatih Bel.Mec.Üy.Kon.Ad.

TEK İLKE Mİ? ALTI İLKE Mİ?
ÇÖPLERİNİZ CAN ALMASIN